Aron Ralstonın İnanılmaz Yaşam Mücadelesi Hayatta, yaşama isteğinden daha güçlü bir istek yoktur.
Böyle yazıyordu afişte. Henüz izlemediğim fakat fragmanına hayran kaldığım son Danny Boyle filmi 127 Hours’ta. Fragmanı izleyene dek Aron Ralston’ın varlığından bile haberim yoktu. Şimdi ise en büyük ilham kaynaklarımdan biri. Neden mi?:
Aron Ralston, 1975 doğumlu Amerikalı bir mühendis. Intel’de çalışan, Fransızca bilen, piyano çalan bu genç adam aynı zamanda profesyonel bir dağcı. Haftasonlarını ve tatillerini kanyonlarda dolaşarak, dağlara tırmanarak, kayak yaparak geçiren Ralston bir süre sonra Intel’i bırakarak kendini tamamen zorlu doğa sporlarına adıyor. En sevdiği roman, Sean Penn tarafından filme çevrilen ve genç bir adamın vahşi doğada yaşadıklarını konu edinen Into the Wild. 2003 yılında, Nisan ayının 26. gününde, Into The Wild’ın kahramanı gibi hiçkimseye haber vermeden Utah’ın muhteşem Blue John Canyon’una kendi deyimiyle “parkta gezi” yapmaya gidiyor. Deneyimli bir sporcu olan Ralston’ın onu neredeyse ölüme sürükleyen inanılmaz deneyiminin kilit noktası da bu. Hiçkimseye hiçbir şey söylemeden, adete insanlardan kaçarak gittiği kanyonda, aslında hayatında yer alan insanların ne kadar değerli olduğunu acı bir şekilde deneyimliyor.
Kanyonun gizli kalmış, karanlık köşelerinde dolaşırken ansızın hayatını tamamen değiştirecek bir şey oluyor; 400 kiloluk bir taş sağ kolunun üzerine devrilerek onu kanyonda dar bir alana sıkıştırıveriyor ve onu orada tam altı gün boyunca esir alıyor! Yanında çok az suyu ve yiyeceği olan Ralston’ı kimsenin ne duymasına ne de bulmasına imkan var. Ralston’ın yanında taşıdığı video kamerası onu hayatta tutan tek şey. Oradan kurtulamayacağını anlayınca, ailesi ve yakın arkadaşlarına hoşçakal mesajları kaydediyor. “Bedenimi bulduğunuzda bu videoları aileme ulaştırın” diye başlıyor kayıtlarına. Vasiyetini, yakılmak istediğini, pişmanlıklarını dile getiriyor. Çantasındaki, kayayı oymaya çalışmaktan körleşmiş küçük bıçağıyla ismini, doğum ve ölüm tarihlerini kanyon duvarına kazıyor, üzerine de ekliyor: RIP.
127 saatin sonlarına yaklaşırken, Aron Ralston günlerce süren uykusuzluk, açlık, soğuk, susuzluktan (son günlerde idrarını içmek zorunda kalıyor) sonra gördüğü bir halüsinasyon sonrasında (kendisini bir odada, ileride doğacak olan oğlu ile oynarken -Aron Ralston olay meydana geldiği sırada bekardı-, onu tek koluyla kucaklarken görüyor) kanyondan kurtulabilmek ve yeniden hayata dönebilmek için daha ilk günden düşündüğü, gerçekleştirmeye korktuğu, daha sonra birkaç kez deneyip başarısız olduğu bir şeyi yapıyor; önce kolundaki kemikleri kırıyor ve sonra da kolunu kesiyor! (Olayı kendi ağzından yerinde anlattığı video)
Ve daha sonra kan kaybına ve iyice kötüleşen sağlık durumuna rağmen kanyondan mucizevi bir şekilde çıkmayı başarıyor. Aron’a göre, yaşadığı şey, hayatının en güçlü, en muhteşem ve gerçek şeyi. Kaydettiği videoları yalnızca videolarda seslendiği insanlar ve 127 Hours’ın yapımcıları ve filmde kendisini başarıyla oynayan James Franco izlemiş. Altı bölümlük, kazadan hemen sonra çekilen bu harika belgeselde videodan bir kaç bölüm izlemek ve sadece ses kayıtlarını dinlemek mümkün. James Franco röportajlarında videoların şimdiye dek gördüğü en etkileyici ve gerçek şey olduğunu söylüyor.
Yakın zamanda Jay Leno’ya katılan Ralston, kendi hikayesini milyonlara anlatan filmi izlediğinde hissettiklerini anlattı. (Video Türkçe altyazılıdır)
Deneyimini anlattığı kitabı Between A Rock and A Hard Place, ABD’nin en çok satan kitaplarından.
Aron Ralston bugün hala aktif bir sporcu. Yine dağlara tırmanıyor. Yaşadıklarını anlatan konuşmalar yapıyor, seminerler veriyor.
Ve gördüğü halüsinasyon gerçek olmuş; kendisi artık bir aylık, Leo isminde bir erkek çocuk babası, hayata sıkı sıkıya bağlı bir insan. Ve evet, hayatta hiçbir şey yaşama isteğinden daha kuvvetli değil.
Emre KOZAN ® sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.