Fahişelik hiç kuşkusuz dünyanın en eski mesleklerinden biridir. Fahişeler tarih boyunca aşağılanmış, dışlanmış ve aynı ölçüde de vazgeçilmez olmuşlardır. Bu yönüyle bu kesinlikle ikiyüzlülükten başka bir şey değildir. İlk önce; fahişelik nedir? Cinsel zevk için değil, karşılığında para gözeterek ve çoğunlukla hiçbir seçicilik göstermeden insan vücudunun kiralanması veya satılmasıyla cinsel ilişkinin gerçekleştirilmesine fahişelik denir. “Fahiş” arapça toplumsal ahlaka uygun olmayan demektir.
Fahişeliği suç olarak gören Fransız avukat Jean-Gabriel Mancini’ye göre ise bir cinsel ilişkinin suç sayılabilmesi için bunun bazı koşullar altında olup bitmesi gerekir: zorlama, süreklilik, her önüne geleni kabul ediş, dolayısıyla seçim yapma yasağı, başla hiçbir geçim kaynağı bulunmamak ve son olarak da Justinyen yasasının sine delectu’su (zevk almama).
Toplumların kökeninde bugünkü anlamıyla fuhuş varolmamıştır. Fuhuş yapmak alışveriş yapmaktır. Oysa eski çağlarda kadın bu alışverişte akit yapan taraflardan biri olmadığı gibi, bu alışverişin bedelini alıp muhafaza eden de değildir. Aslında fuhuş tarihi, muhabbet tellalığının tarihiyle atbaşı gider.
Dr. Cem Keçe fahişeliğin tarihini böyle anlatır:
Tarihin tozlu sayfaları tapınaklarında serbest seks yapılan tanrıçaların hikayeleriyle doludur. Bu hikayelerde cinsellik kutsal bir eylemdir ve fahişelik de büyük onur verici bir görevdir. Hatta zamanın en saygın ailelerinin kız ve kadınları kendilerini bu tanrıçalara adamış ve tapınaklarda bedenlerini satmak için yarışmışlardır. Eskimolar arasında, Hindistan ve Mısır’da fahişelik konukseverlikle bağlantılı olmuştur. Uzaklardan gelen denizciler, yolcular ve diğer konuklarla cinsel ilişkiye girmek konukseverlik olarak algılanmıştır. Hatta Mısır kralı Keops, büyük piramidin yapımındaki her taşa karşılık güzel kızını bir bedel olarak sunmuştur. Eski tarihçi Herodot’a göre de krallar konukseverlik anlayışı uyarınca kızlarını isteyene sunmuşlardır. Konuklarla yapılan cinsel birleşme zamanla dinsel zorunlulukla birleştirilmiş ve “kutsal fahişelik” haline gelmiştir. Daha sonra Musa peygamber fahişeliği yasaklamış, Tevrat’ta İbranilerden fahişe çıkmayacağını, tapınaklarda fahişelere para verilmeyeceği belirtilmiştir. Musa peygamberden sonra değişen tek şey fahişelerin yabancı kadınlardan oluşturulmaya başlanması olmuştur. Kutsal yönünü yitiren fahişelik birçok toplumda gelir kaynağı olarak kendine yer bulmuştur.
Yüzyıllar boyunca, Avrupada ve dünyanın birçok yerinde genelevler bulundukları kentleri zenginleştirdi, dini otoriteler karı paylaşmak konusunda birbirilerine düştüler. Tüm bu işlerden para yağarken engizisyonda bir cadı avı başlıyor, fahişelere dokunmazken bağımsız kadınları diri diri yakıyordu… Bugün bazı ülkelerde fahişelik tamamen yasalken bazı ülkelerde yasadışıdır. Hollanda, Almanya, Belçika ve Yeni Zelanda gibi ülkelerde fahişeler yasal olarak tanınır ve diğer üklelere oranla devlet tarafından sıkı koruma altına alınır. Fakat fahişeler Hollanda gibi seks işçilerine özel sokak tesis eden ülkeler de dahil her yerde kötü muameleye maruz kalır.
Günümüzün en büyük problemlerinden biri de fahişelik yaşının düşmesidir. 18 yaşından küçük hayat kadınları “çocuk hayat kadını” sınıfına giriyor ve Türkiye’de fahişelik yaşının 12’ye kadar indiğine vurgu yapılıyor.
Daha 2000 yılında, resmi rakamlara göre yalnızca İstanbul’da çocuk hayat kadınları sayısı 1500’den fazlaydı. Çözümlenmesi gereken en büyük sorunlardan birisi bu eylemin (mesleğin) hangi ölçüde istekle yapıldığının araştırılmasıdır. Şaşırtıcı sonuçlar şudur ki, fahişenin bilinç, irade ve sorumluluk derecesinin incelenmesi işi belirsiz olarak kalmıştır. Oysa bütün diğer soru(n)lar buna bağlıdır diyebiliriz.
Peki fahişeliğin faydaları nelerdir? Tecavüzü mü önlüyor? Feminist yazar Jess Wells hiç de öyle düşünmüyor: “Fahişeliğin bir başka türlü tecavüzü gündeme getirdiği halde tecavüzü engellendiğiden dem vururlar. Fahişeliği doğuran tamtamına dinsel evlilik ve bekaretdir, böylelikle fahişelik de tecavüzü doğurur, çünkü kadını seks yapmak için cinsel obje olarak gören felsefe kadını aynı zamanda düşmanlığın, düş kırıklığının ve şiddetin yöneldiği bir cinsel objeye dönüştürmektedir.”
“Bir bakireyi korumanın bedeli bir fahişeyse demek ki bir daha asla bakireler olmayacağız, asla ve asla iffetli davranmayacağız.”
Fahişelerin psikolojisini, düşüncelerini, hayallerini ve yaşamlarını anlatan pek fazla eser bulunmaktadır. Benim favorim Paolo Coelhonun bir hayat kadının notları esasında yazmış olduğu “On bir dakika” romanıdır: “Aşkı yaratan ötekinin varlığından çok yokluğudur”. Yazarın kendi diliyle herkesin duymaktan hoşlanacağı şeyleri değil, kafasını kurcalayan neyse onu anlatdığı romanını özetleyen ama içinde bir dünya konu barındıran vurucu cümlesi: “Dünya yalnızca on bir dakika süren bir şeyin çevresinde dönüyor.”
Bir başka okunması gereken kitap ise 18. yüzyıl fahişeliğini en çarpıcı biçimde anlatan Erica Jong’un Fanny’sidir. Erica Jong bu kitabında Londra genelevlerinin içyüzünü Fanny’nin ağzından ayrıntılı ve etkili bir biçimde anlatır. Fanny, o dönemin tüm yaşam hakları elinden alınmış fahişe tipine ayrıksı bir örnek aslında. Okuyor, yazıyor, düşünüyor ve hamile kalıyor. Bu kitap yalnızca bir hayat kadının serüveni değil, bir direncin de öyküsü…
Emre KOZAN ® sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.