Efendim, insanları doğal ortamında gözlemlemek; az buçuk hepimizin kısa dönem travmatik keşif tecrübeleri şeklinde geçirilen tatillerimizden aşina olduğumuz bir hareket biçimi. En azından ben zamanında turist bakışı ile ilgili okuduğum John Urry’nin bir makalesi sonrası böyle bir hisse kapılmıştım. Turist bakışı sadece turizm denen etkinlikle sınırlı kalan bir şey değil aslında. Bakmak ediminin geçerli olduğu her yerde, görüleni algılama ve yorumlama biçiminde bir sapma ve görüleni tanımlayarak baskı altında tutma yöntemi olarak turist bakışı ortaya çıkıyor. Amerikan filmlerindeki hepsi birbirinin aynısı egzotik doğu manzaraları, dolaşımda olan belgesel standartlarına uygun olarak çekilmiş binlerce uzak diyarlardan gariplikler kapsamlı televizyon malzemesi ve reklamlardan görüntü temelli daha bir çok mecraya karşımıza çıkan imge klişeleri turist bakışının ürünleri olarak zihnimizi işgal ediyorlar.

Turist bakışı bazen de mesela annemle Stv’deki Ayna programını seyrederken dil alanına kayıveriyor. Dilin hakim olduğu yerde her şey karikatürleşmeye daha müsait. Programın cevval sunucusu bir takım güzide eğitim kurumlarının faaliyetlerine geçmeden evvel kısaca o uzak diyarda hakikatten uzak yaşayan halkı bize tanıtmaya çalışıyor. Bunu yaparken de artık zihnine ilk defa Lawrence of Arabia filmiyle mi yoksa sıradan bir National Geographic yapımıyla mı konumlandırıldığı belli olmayan bir mizanseni kullanıyor. Kalabalık bir pazar yerini yukarıdan gören bir yapıya çıkıp tanıtımına başlıyor. “Bilmemne pazarı Allahındefettiğiyerin en büyük ticaret merkezlerinden biri. Burada insanları doğal ortamında gözlemleyebiliyoruz.” Ben bu noktada kötücül bir kahkaha patlatıyorum ve annem de yine neye gülüyor beni deli oğlum diyerek olaya yeni bir açılım kazandırıyor.

Saim Bey gittiği gördüğü ülkelerde gördüklerine karşı hayretini çoğu zaman saklayamıyor. İnceltilmemiş ve politik doğruluktan bihaber yorumlarıyla aslında belgesellerin içine tatlıca yedirilmiş olan turist bakışını açık ediyor. İlginç bulunanın aslında kendi hayatımızı doğrulayacak bir sapma olarak göründüğünü bazen ağzından kaçırıveriyor. Sadece bunları yapmıyor tabi. Bol bol da fotoğraf çektiriyor. Yani mizansen oluşturuyor. Belki Paris’e gidip öpüşen çift klişesine*** yeniden hayat vermiyor ama kendi meşrebince gittiği yerleri zihnimizde kodlayan imgelerle bizi baş başa bırakıyor. Bir de tabi işin güzel yanı ne yese ne içse fiyatını soruyor. Biz de annemle hesap yapıyoruz; gidiş, dönüş ve oradaki masraflarla bir Yemen gezisi ne kadara çıkar diye. Saim Beyin maceraları devam ediyor.


Emre KOZAN ® sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir Cevap Yazın