İnsanların giyinme tarzını iklim, töreler, moda veya din inançları gibi çeşitli öğeler etkileyebilir. Çünkü giyinmenin tek işlevi insanı soğuktan veya sıcaktan korumak değildir. Giyim, aynı zamanda insanların, yaşına, cinsiyetine, toplum içindeki yerine, önemine, felsefesine ve din idealine göre ayrımına olanak veren toplumsal bir olgudur. İnsanın sırtındaki giyecek onun kadın mı, erkek mi, zengin mi, yoksul mu, asker mi, sivil mi, yargıç mı, avukat mı, itfaiyeci mi, polis mi olduğunu belli eder. Giyim yoluyla insanlar toplum içinde bir yer tutmaya, başkalarının ilgisini çekmeye veya kendilerini başkalarına kabul ettirmeye çalışırlar. Başlangıçta, giyimin bugünkü gibi toplumsal işlevi yoktu. Sırf soğuktan korunmak için hayvan postlarına sarınan insanlar zamanla kumaş dokumayı, deri tabaklamayı, yün örmeyi öğrendiler. O zamanlar tam veya yarı çıplaklık da toplum için hiç kuşkusuz bir sorun sayılmıyordu. Eski vazoların üzerindeki desenlerde Minos sanatının heykelciklerinde görülen Giritli kadınların belden yukarısı çıplaktı. Gerçekte, vücudun şu veya bu bölümünün gizlenmesi her şeyden önce toplum ve din kurallarına bağlıdır. Günümüzde bazı Afrika kabilelerinde kadınlar sadece kaba etlerini örterken, İslam ülkelerinde yüzlerini de örtmek zorundadırlar. Pers kabartmalarında çok çeşitli kılıklar görüyoruz. Kısa kollu gömleğin mucidi sayılan Fenikeliler’de kadın ve erkek aynı biçim giyecek eşyası kullanıyorlardı. Yunanlılar’da da kadın ve erkeklerin giyecekleri aynı biçimdi. Genellikle alt giyecek ve üst giyecek diye adlandırılan Yunanlılar’ın giyim eşyasında en önemli parça alt giyeceklerden gömlek; üst giyeceklerden harmaniydi. Romalılar toga denen bir tür tunik kullanırlardı. Yurttaşların togası beyaz, gençlerinki kırmızı olurdu. Kadınlar tüniğin içine gömlek giyerlerdi.

Osmanlı dönemi kıyafetlerine ilişkin bilgiler müzelerden, seyahatnamelerden, o döneme ilişkin resimlerden ve minyatürlerden öğrenilmektedir. Osmanlılarda’da saray, saray çevresi, ordu ile esnaf veya ve öteki halk kesimlerinin kıyafetlerinde değişik etkenler geçerli olmuştur. Yönetim çevresiyle halk arasındaki farklılığı, giyim kuşamın da belirler. Saray ve çevresinde gösteriş kaygısı ağır basarken, halk arasında kıyafet örtünmeyle özdeş anlam taşımaktadır. Bazı dönemlerde de yasal düzenlemeler kıyafetlere kadar uzanmaktadır.

Devlet adamlarıyla halkın giyim kuşamında bilinen ilk düzenlemeler, kanuni Sultan Süleyman döneminde gerçekleşmiştir. Bu dönemde erkekler mintan, zıbın, şalvar, kalpak, sarık, çedik, mest, çizme ve yemeniden oluşuyordu. Zıbının yakası üst üste gelmeyecek biçimde yuvarlak, kollarıysa katmerli. Mintan pamukludandı. Bele kuşak sarılır, alta şalvar giyilirdi. Osmanlıların son dönemlerinde yoğun bir değişime uğrayan kıyafetler, cumhuriyetin ilk zamanlarında üzerinde önemle durulan konulardan biri olmuştur. 1925’te başlayan kılık kıyafet inkılâbı ve tekkelerin kapatılmasıyla din adamlarına tanınan yasal giyinme biçimi de ortadan kaldırılmıştır. Kadınlarda çarşaf ve peçe yerine manto, atkı, ya da başörtüsü gelmiş, erkeklere de şapka, ceket, frenk gömleği ve potinden oluşan kıyafet şart koşulmuştur ve bu İstanbul’dan Türkiye geneline yayılmıştır. 1950’lerin sonlarına doğru aile boyutunda göçünde başlamasıyla, kadın kıyafetlerinde çeşitleme görülmüş. Anadolu’nun çeşitli yerlerinden gelenler, yaşadıkları semtin giyim kuşam görüntüsünü değiştirirlerken, bir yandan da kentli kadın giyiminden etkilenmişlerdir. Böylece ortaya entari altına giyilen pijama ya da pantolon giyme türünde görüntüler çıkmıştır.
Kıyafetlerde bazı zaman yozlaşma, bazı zaman tepkileşme boyutlarına varan çağdaşlaşma eğilimi, giderek kendine özgü bir nitelik kazanmıştır.


Emre KOZAN ® sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir Cevap Yazın