Kurşun kalemi icadedenler, 1790-1795 yılları arasında, biri Fransa’da diğeri de Avusturya’da birbirlerinden habersiz uğraşırlarken, bu icadın bir dönem tükenmez kalemin karşısında boynu bükük kalacağını, fakat yine de bir gün yerçekimsiz ortamda tekrar zafer kazanacağını bilemezlerdi, tabii…
Dünya üzerindeki icatlar, vücuda getirilirken mucitlerinin kafalarında oluşan fikirlerden çok ötelere de giderler. Bu “alıp başını gitmek” mevzuu kurşun kalem için de geçerli olmuştur, zira, bugün kurşun kalemler yaldızlı pırıltılar bırakabilirler kağıt üzerinde, yahut, karanlıkta kolay okunması için parıldayanları da var. Yazdıkça çiçek kokuları salıverenleri, hatta yanlışlıkla duvara yazılırsa suyla silinebilen cinsleri mevcuttur…

Bütün bu keşkemekeş içinde dünyanın bir bölümü açlıkla ve dolayısıyla hastalıklarla savaşırken zamanımızda, günlük kullanımımızın bu önemsiz görünen kahramanlarının bu kadar çeşitlilikte üretimhanelerden piyasaya sürülüyor olması da ayrı bir soru işaretidir, ya!… O global dünyanın kapitalist çarklarına bir girdik mi, bu yazıyı da doğrar bir kenara atarız.

Bu yüzden amacım; parmaklarımızın tuşlarla yaşadığı aşkla ağulanmış, bu hız ivmesi katlanarak artan zamanlarda artık bir kenarda unutulmuş eski okul sıralarımızın, tahta kalemliklerimizin içinden bizi yadedip duran bu filinta kahramanlarına bir saygı duruşunda bulunmaktır, sadece! Alfabeyi sökerken tombiş parmaklarımızın arasında sıkı sıkıya tuttuğumuz ve adeta onlardan böylelikle güç aldığımız o zamanlara biraz göndermedir, bu yazı… Biraz da bu nostaljik kahramanları icadedenleredir o gönderme, elbette… Çünkü her nasılsa uzayda astronotların, kozmonotların bile imdadına yetişmiştir, bu icat. Malum, bildiğimiz sıradan tükenmez kalem bu işi başaramayıp fos çıkmıştır. Hatta bu yüzden, bir dönem, Nasa’nın bu tükenmez kalemin yerçekimsiz ortamda çalışabilen tipini geliştirmek için milyon dolarlık projeler üretmiş olduğu miti bile yayılmıştır. Ama bunlar mütevazı kurşun kalemin varlığına gram etki etmemiştir. O hep sevilmiştir, özlenmiştir, aranmıştır. Tükenmez kalem gibi sıklıkla alay konusu da olmamıştır. Çocukların hayata adım atarken ebeveynlerinin elleri dışında, kanımca, en sık tuttukları icattır. Bir kurşun kalemle, bir çocuk ortalama 45,000 kelime yazar ya da isterse 35 mil uzunluğunda bir çizgi çizebilir.

Kurşun kalem, ahşap koruması içinde grafit ve kil karışımı barındırır. Bilinen ilk grafit, 1564 yılında İngiltere’de Borrowdale yakınlarında fırtınalı bir gecede devrilen meşe ağacını bulan çobanlar tarafından keşfedilmiştir. Adamların bu elle tutulması zor ve de oldukça kirli nesneyi keşfederken akıllarında sadece kendi ihtiyaçlarını görmek; yani sürüleri karışmasın diye koyunlarını işaretlemek vardır. Ama bu keşfin, adım adım nasıl ilerleyip yıllar sonra, gece pırıltılar saçan bir tipe bile dönüşebileceğini, tabii onlar da bilemezler. Bu fırtınalı geceden tam bir yıl sonra Zürih’ten Conrad Gessner, bu maddeyi ahşap kalıplar içine yerleştirmeyi başarır. “Gessner kalemi”nin Shakespeare tarafından kullanılmış olduğu miti de mevcuttur fakat bunu destekleyen güvenilir bir kaynak bulamadığımı burada belirtmek isterim. Gessner zamanlarında maliyetlerin çok yüksek olması sebebiyle ne acıdır ki o zamanın kurşun kalemi çok pahalı sayılıyor fakat yine de sanatçılar tarafından daha çok çizim için pek bir ilgi odağı olarak kabul ediliyordu.

Hikayemize geri dönersek, 1662 yılında Nürnberg’de Friedrich Staedtler bir kalem dükkanı açar. 1765 yılında ise Kasper Faber artık Stein’da grafiti Bavaria kili ile karıştırıp kurşun kalem üretimine ve ticari pazarlamasına geçmiştir. Çok zaman geçmeden bugün bildiğimiz kurşun kalemin mucitleri olan Fransız Conte ve Avusturya’lı Hardtmuth ise, yazımızın başında belirttiğimiz gibi, birbirlerinden habersiz hemen hemen aynı tekniği kullanarak icatta son noktayı koymuşlardır. Conte, bir ressam olması sebebiyle, siyahın dışında başka renklerde de kurşun kalem üretilebilmesi için toz grafit ve kil karışımına boya maddesi katmış ve ahşaba depolamadan önce, bu karışımı, belli bir ısıda pişirmeyi tercih etmiş ve böylelikle kendi yöntemini tarihe geçirmiştir. Keza, Hardtmuth da pişirme yöntemini kullanmıştır, fakat kendisinin karışım yöntemi, daha çok kurşun kullanılarak ve karşıma toz seramik katılarak kalemlerin sertlik derecelerinin ayarlanmasına dolayısıyla yaklaşık 17 farklı sertlikte kurşun kalem üretilmesine mahal tanımıştır ve bu buluşuyla patent almıştır.

Kurşun kalem icad olunduktan sonra özellikle bazı kuşların bilmeden bu duruma sevindiklerini söylesek herhalde yanlış bir ifade olmaz çünkü eskiden insanlar tüylü kalemlerle mürekkep kullanarak yazı yazarlar ve bunun için de birçok kuşa zarar verirlerdi. Kullanılan tüylü kalemler, her kuşun her tüyünden olmaz, mesela ilkbaharda canlı kuşlardan alınan sadece sol kanadın ilk beş tüyünden yapılırdı. Çünkü sol kanatta bulunan tüyler dışa eğimli olduklarından çoklukla sağ elle yazı yazanlar için en elverişli açıyı veriyordu. Kuğular az çekmediler bu işlerden… Onların tüyü zor bulunduğu için en kıymetli sayılırlardı. Bu listede ayrıca sırasıyla kartal, baykuş, şahin, hindi ve horoz da mevcuttu. Kuştan koparılır koparılmaz da kullanılamayan bu tüyler, neredeyse bir hafta dinlendirilir ve kurutulurdu. Ama en nihayetinde mürekkebi kağıda damlatmamak için bu tüylerle çok maharetli ellerin yazı yazması gerekirdi. Tabii geride kalan kuşun denge problemini kimse düşünmezdi bile…

İşte, velhasıl, neyse ki kurşun kalemlerimiz varmış, diyeceğim… Bu kalemler için tükenen ormanlarımız her ne kadar içimi bir yandan acıtsa da… Evet, bir elimiz kuş kanadında bir elimiz ağaçlarda gezmiş durmuş… İnsanoğlu!

Nereden estiyse, şöyle bir hatırlatmak istedim.


Emre KOZAN ® sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir Cevap Yazın