XVIII. yy. sonunda Mozart ve Haydn’ın senfonilerinde çelloları üst oktavdan daha az sayıda viyola ile ikileme alışkanlığı zamanla bırakıldı, tahta nefesli çalgılardan (flüt, obua, klarnet, fagot) ikişer tane kullanılmaya başlandı. 1800’e doğru Beethoven çağdaş orkestraya kesin biçimini verdi, bu orkestrada yaylı çalgılar dörtlüsünden
(gerçekte kontrabasla beş eder) başka çift olarak tahta nefesliler, kornolar, trompetler, timpani, bazen de pikkolo flüt, kontrafagot ve tombonlar yer aldı. Orkestra anlayışı da bu arada gelişti, gür ses çıkarma çabasının yerini iyi tını elde etme kaygısı aldı. Bugün orkestranın geleceğini kestirmek güçtür; her an yeni tınılar çıkabilir, ama ne olursa olsun şu kural
değişmez: hafif sesli çalgılar yerlerini daima güçlü seslere bırakır. Kemanın eski viyolaları unutturması,
epinetin, klavikordun ve çembalonun yerlerini sırasıyla birbirine bırakması ve sonunda piyanonun baskın çıkması bunu gösterir. Yirmi yıldır çok kullanılan ‘oda orkestrası’ terimi küçük toplulukları kapsar; bunların müzik dünyasında önemi gittikçe artmaktadır. Böyle topluluklar eskiden beri vardı: Bach’ın Köthen’deki, prens Esterhazy’nin Haydn’ın yönetimindeki orkestraları.
Türkiye’de orkestra kuruluşları Tanzimattan sonra batı müziğinin benimsenmesiyle birlikte meydana getirilmeye başlandı. Yabancı müzikçilerin yer aldığı ilk orkestralardan sonra Türk müzikçileri de orkestralar kurdu. En önemli orkestralar Cumhuriyet devrinde, özellikle Devlet konservatuvarlarının kuruluşundan sonra meydana geldi. Bunların başlıcaları İstanbul Şehir orkestrası ve Cumhurbaşkanlığı Senfoni orkestrasıdır.


Emre KOZAN ® sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir Cevap Yazın