TANBURAM REBAB OLDU Son zamanlarda günün yorgunluğunu atmak ve ruhumu dinlendirmek için sık sık dinlediğim bir enstrüman. Çok eski bir müzik aleti olmasına rağmen ben yeni keşfettim diyebilirim.

İlginç bir yaşam öyküsü var rebabın. Yüzyıllar boyu şarkı sözlerine, şiirlere ilham kaynağı olmuş bu enstrümanın diğer adı da rubab. Kelime kökeni olarak Farsça bir sözcük ve “küçük yaylı çalgı” anlamında kullanılıyor. Bir zamanlar Türk müziğinde yadsınamaz yeri olan rebab,
18. yüzyıla kadar müziğimizin vazgeçilmez bir enstrümanı imiş. 18. yüzyıldan sonra Avrupa’dan gelen “sine kemanı” sayesinde pabucu biraz dama atılmış ama Mevlevi dergâhlarında önemini korumaya ve tasavvuf müziğinde kullanılmaya uzun yıllar daha devam edilmiş. Hatta Mevlevi dergâhlarında sıkça kullanılması nedeniyle kutsallık atfedildiği bile olmuş. Rebabın kökeni meselesi ise oldukça karışık. İlk olarak Süleyman peygamberin rebab çaldığını söyleyen de var, bu müzik aletini Farabi’nin icat ettiğini de.
Ancak genel tahmin eskiden yaylı olan tüm müzik aletlerinin bu isimle adlandırılmış olabileceği yönünde. Dünya coğrafyası üzerinde Kuzey Pasifik’ten Batı Avrupa’ya kadar geniş bir coğrafyada kullanıldığı biliniyor. Hatta Avrupa’da rebece (rebek) olarak tanındığına dair bilgiler mevcut. Anadolu’ya gelişini ise Kavimler göçüne ya da Moğol zulmünden kaçan halkın kendi kültürünü Anadolu’ya ve Arap yarımadasına taşımasına bağlamak mümkün. Tabii Mevlevilikte önemli yere sahip olan bu müzik aleti Mevlana’nın kaleminden şiirlere konu olunca “rebabın çıkış yeri acaba Horasan mıdır?” diye düşünen araştırmacılar da olmuş. En nihayetinde yazılı tarihimizde bu enstrümana yönelik bilgiye rastlanamadığından en eski bilgilere 17. yüzyıl gravür ve minyatür sanatlarında rastlayabiliyoruz.

Peki nasıl bir enstrümandır bu rebab?

Öncelikle Türklerin çaldığı en eski müzik aletlerinden biridir. Yapımında Hindistan cevizi kabuğu ve koyun, keçi derisi kullanılır. Sapı sert bir ağaç cinsinden olmakla birlikte çoğunlukla üç telli bir sazdır. Bu teller ise at kuyruğu kılındandır. Uzunluğu yaklaşık 65cm civarındadır ve elle gerilerek çalınır. Zaman içinde farklı türleri de ortaya çıkmış olsa da genel tanıma uyan rebabın özellikleri bunlardır. Ney çalana neyzen dendiği gibi rebab çalana da rebabzen demişler.

Büyülü bir sese sahip olan rebab hüzün ve coşkuyu bir arada barındıran ve besleyen bir müzik aleti. Bu nedenledir ki rebab için “ gövdesi su kabağından, teli at kılından, sesi öte dünyadan” yakıştırması yapılmış. Mevlevilikte ney kadar önemli bir müzik aleti. Hz. Mevlânâ’nın eserlerinde yetmişin üstünde beyitte bu müzik aletinin adı geçmiştir. Mevlana mesnevisinde rebabı şu şekilde dillendirir: “Hiç biliyor musun Rebab ne diyor göz yaşlarıyla yanıp kavrulmuş ciğerlerle neler söylüyor, diyor ki; “Etinden uzak düşmüş bir deriyim ben nasıl ağlamayım nasıl dertlenmeyeyim ayrılıktan.” Tahtada diyor ki; “yemyeşil bir daldım ben, balta kesti bıçkı dildi beni. A padişahlar ayrılık garipleriyiz biz sonunda dönülüp huzuruna varılacak Hakka feryat etmedeyiz duyun feryadımızı. Önce Haktan ayrıldıkta şu dünyaya geldik fakat halden hale şekilden şekle döne döne ona gidiyoruz biz.” Sultan Veled “Rebabname” adlı eserinde: Ney sadece kamıştan yapıldığı için orda bir çeşit inleme vardır. Oysa rebabın oluşumunda ağaç deri, kıl demir gibi maddeler vardır. Rebabın iniltisi bu yüzdendir ki neyden fazladır, diyerek bu çalgıya methiyeler düzmüştür.
Mevlevilikte olduğu kadar Osmanlı döneminde de bizzat saraydaki eğlencelerde ve şehzadelerin sünnet törenlerinde çalındığı bilgisine minyatürlerden ulaşıyoruz. Hanımlar arasında da yüzyıllarca en sevilen müzik aletlerinin başında gelmiş, çalınmış, dinlenmiş bir enstrüman.
Rebabın bir diğer özelliği ise huzur veren dingin bir sese sahip olması nedeniyle müzikle terapi uygulamalarında yüzyıllar boyu kullanılmış olması.

Günümüzde ise rebaba kaybettiği itibarı ve değeri yeniden kazandırmak için pek çok çalışmalar yapılmakta müziğe ilgi duyan gençlerin rebabı tanıması için paneller ve akademik çalışmaların yanı sıra büyükşehirlerde rebab kursları ilgilenenlerin hizmetine sunulmaktadır.
Haydi şimdi kulaklarımızın pası silinsin:


Emre KOZAN ® sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir Cevap Yazın