Philippe Petit 1949 yılında doğmuş, asiliği yüzünden okulda pek dikiş tutturamamış ve 15 yaşında evden kaçıp ip cambazlığına başlamış genç bir delikanlıydı. İpte yürümenin sanat olmadığını hatta çirkin göründüğünü düşünüyor ve yürüyüşlerini türlü numaralarla süsleyerek yaşamını sürdürüyordu.“When I see three oranges, I juggle; when I see two towers, I walk.”
kabaca diyor ki; üç portakal görürsem jonglörlük yaparım, iki kule görürsem yürürüm.1968 yılında rutin diş kontrolü için diş hekiminin ofisine girdiğinde hayatının sonsuza dek değişmek üzere olduğunun farkında değildi. Bekleme odasında sıkılıp masanın üzerindeki dergilerden birini aldı ve yapımı henüz tamamlanmamış yüksek binalar hakkındaki bir yazıya gözü takıldı. Makalede New York’ta yapımı devam eden ve bittiğinde dünyanın en yüksek kulelerinden ikisini oluşturacak ikiz kulelerden bahsediyordu. Petit dergiyi kaptığı gibi odadan fırladı ve onu altı yıllık serüveni boyunca yalnız bırakmayacak arkadaşı Jean Louisse ve kız arkadaşı Annie’nin yanına koştu.Herkes gibi Jean Louisse ve Annie de ilk duyduklarında bunun delilik olduğuna karar verdiler ancak onlar da Petit gibi tutku doluydular.Bu dönemde Petit önce Paris’te Notre Dame Katedrali’nde bir gösteri yaptı. Katedralin kuleleri arasına gerdiği çelik ipin üzerinde yaptığı gösteri içerde ayin yapmakta olan rahipleri bile dışarıya çıkardı. Bir zamanlar Quassimato’nun koşuşturduğu kulelerde şimdi Petit’nin dansı vardı.Petit bununla yetinmeyip Avustralya’da Sidney Liman Köprüsünde’de bir gösteri yaptı. Hatta gösteri sonrası tipik tutuklanma hallerinden birini yaşarken kelepçeyi takan polis memurunun saatini yürüttü. Onun için her şey oynanması gereken bir oyundan sahnelerdi.“Seemingly, I’m crazy — a suicidal maniac. But you have to enter my world. I work for days, months and years to prepare. My safety net is much stronger than anything else in the world — it’s my preparation,”
kabaca diyor ki; Görünüşe bakarsan çatlak bir intihara meyilli manyağım. Ama benim dünyamın içine girmelisiniz. Hazırlanmak için günler, aylar hatta yıllar boyu çalışırım. Benim güvenlik ağım dünyadaki herşeyden daha kuvvetlidir; hazırlığımdır.İkiz kulelerin inşaatı tamamlanmadan Petit yapıyı incelemek için birkaç defa Amerika’ya gitti. Gezilerinin çoğunda gizli bir şekilde kulenin tamamlanmamış ama yapımı devam etmekte olan katlarına çıkarak resimler çekiyordu. Eve döndüğünde kendi küçük ikiz kulelerini inşa etti ve bu maket üzerinde hesaplamalarını yaptı. Petit hiçbir zaman yalnız değildi ve şüphesiz bu işi tek başına yapamazdı. O ve dostları Fransa’da muhteşem bir soyguna hazırlanır gibi kamp kurdular. Burada ağaçların arasına ipler geriyor ve testler yapıyorlardı. İp üzerinde yürürken kulelerin yüksekliği hesaba katıldığında oluşabilecek korkunç rüzgarlara karşı hazırlıklı olmak için ekip sürekli ipi sallıyor, kasıtlı olarak Petit’yi düşürmeye çalışıyordu. Zaman yaklaştıkça sorunların halledilmesi için hesaplar yapıldı. En önemli problem bir kuleden diğerine telin nasıl ulaştırılacağı idi zira iki kule arası 43 m mesafe vardı. Teli aşağı sallandırmak ilk akla gelen fikirdi ama kulenin yerden yüksekliğinin 417 m olduğu hesaba katıldığında neredeyse imkansızdı. Bunun için akla gelen her şey denendikten sonra bir gün Jean Louisse’in aklına gelen neden ok atmıyoruz sorusu en temel problemi çözmüş oldu. Ekip defalarca bazen gizli, bazen işçi kıyafetiyle, bazen gazeteci kılığında kule inşaatına girdi. Ölçümler ve hesaplar yapıldı. Bazen bulundukları kata gelen işçiler yüzünden brandaların altında, dondurucu soğukta saatlerce beklemek zorunda kaldılar. 6 Ağustos akşamı ekip asansöre bindi. İnşaat işçisi gibi giyinmişlerdi ve ekipmanı yukarı çıkarmaya çalışıyorlardı. Asansörün seksenli katlarda durması bekleniyordu, kalan katlar yürüyerek çıkılacaktı. Bina 110 katlı idi. Asansör görevlisi “kaçıncı kata?” diye sorunca Petit inanılmaz bir risk alıp asansörün çıktığı son kat olan 104′ü söyledi. Görevli sorgulamadan kabul etti. Petit ve arkadaşları önce çelik ipi ok ve yay yardımı ile iki kule arasına gerdi. Sonra cavelettilerle (ek tellerle iki paralel ve asimetrik bağlantı yapıldı ve rüzgarın etkisi minimalize edildi) destek sağlandı.7 Ağustos sabahı New York halkı inanılmaz bir gösteriyle uyandı. Saat 7.15′te Petit çelik ipler üzerinde 45 dakika sürecek dansına başlamıştı. Bu esnada ipte yürüdü, akrobasi hareketleri yaptı hatta yorulduğu bir ara uzandı. Sonunda polis ellerine kelepçeyi taktığında Petit artık inanılmazı başarmış bir adamdı.Petit’i tutuklayan polis şöyle bir demeç verdi;”İp cambazını ipin üzerinde dans ederken gördüğümüzde – çünkü yaptığı şey telde yürümek değil dans etmekti – iki kulenin hemen ortasındaydı. Bizi görünce gülümsemeye, kahkaha atmaya ve tel üzerinde dans etmeye başladı. Bir ara kuleye doğru geldiğinde telden inmesini söylediğimizde tekrar kulelerin ortasına gitti. İpin üzerinde hopluyordu. Yani gerçekten ayaklarının iple teması kesiliyor ve sonra tekrar ipe değiyordu. Gerçekten inanılmazdı… ”Petit’yi anlatan Man on wire/ Teldeki adam belgesel film dalında 2008 yılında Oscar Ödülü aldı. Yönetmen James March filmin pek çok yerinde orijinal kamera kayıtlarından yararlandı. Film ayrıca 2008 Sundance Film Festivali’nde izleyici ödülü ve jüri büyük ödülü, Full Frame Belgesel Film Festivali’nde izleyici ödülü ve jüri özel ödülü ve son olarak Gotham Ödülleri’nde en iyi belgesel adaylığı kazandı.oscar töreninden bir görüntü
Petit ” To Reach The Clouds ” adlı kitabı da yazdı. Kitap Türkçeye ” İp Cambazı” ismi ile çevrildi.trailer için burayaikiz kule öyküsünün animasyonu için burayaolay anından orjinal görüntüler için burayabir Petit klasiği için burayaben de belgeseli merak ediyorum hani bana diyenler için burayabakmanız yeterli.kaynak; man on wire adlı belgesel film. ayrıca wikipediadan da ölçüm ve tarih bilgileri alındı.


Emre KOZAN ® sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir Cevap Yazın