Sessizliğe bürünmeliyim belki, belki yine yeniden çıkmalıyım uzun yürüyüşlere. Uyumak sadece vakit kaybı artık, uyurken bile durmuyor düşüncelerim susturamıyorum onları. Sadece sükûnet, sadece sakinlik, sadece dinginlik ihtiyacım.

Yine bu denizin kıyısındayım. Yine ay’ın deniz üzerinde oluşturduğu yakamoz tarlalarını seyrediyorum. Sessizce hareket eden ve her hareketinde ne kadar canlı olduğunu yüzüme su damlalarıyla vuran kapkara camdan kelebeğin ışıkla dansını izliyorum.

Sadece seyrede biliyorum onu. O içimi deniz tuzuyla kavuran yakamoz kelebeğini. Bulunduğum yer çok uzak ona ulaşamıyorum. Ben ne kadar yaklaşsam da, o benden o kadar uzaklaşıyor. Işığıma olan hasretimi bu kahreden mesafeler yüzünden bitiremiyorum. Doğru gülersiniz tabi. Şu küçücük dünyada, bu denizin kıyısın da, uzaklık nedir ki yakamoz tarlasına. Boğulma korkusu mu yoksa? Yoksa boğulmayı göze aldım da başka korkular mı engelleyen?

Korku işte birini geçebilsen bile bir diğeri karşına dikiliyor. İzin vermiyor, hareket ettirmiyor. Biliyorum narin olan kelebektir. Ellerinde tutarsan bir daha uçamaz. Anca onun senin eline konmasını beklersin umutla uzatarak ellerini.

Yine bu denizin kıyısındayım işte. Kelebeği özlemle seyrediyorum sadece. En son imkânsız kelimesini duyduğumda yüzükoyun yerde yatıyordum ve kulaklarıma gülerek haykırıyorlardı. Şimdi yine ayaktayım. Kulaklarımdaki çınlamalara ben gülüyorum şimdilerde. Ve gözlüklerime çarpıp beni engellemeye çalışan damlalara inat, kelebeği seyrediyorum bekleyerek.


Emre KOZAN ® sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir Cevap Yazın